"Sahnenin Dışındakiler" Romanının İncelemesi
“sen de gittin
gelmeyecek şeylerin dünyasına gömüldün;
bir daha dönmen, güneşi
görmen imkânsızdır.”
Tanpınar, Sahnenin
Dışındakiler
Anadolu’da
süren Kurtuluş Savaşı ve İstanbul’daki halkın farklı
kesimlerinden insanlarının farklılaşan hayatları ve bu mücadeleye olan duruşlarını
işleyen roman, 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde tefrika
edildikten sonra 1973 yılında kitap olarak yayımlanmıştır. Tanpınar
söyleminin ayrılmaz parçaları olan detaylı karakter analizleri ve mukayeseli
görüşler romanda önemli yer tutar. Millî Mücadele dönemi İstanbul’u, başkarakter
Cemal’in bakış açısıyla yansıtılır. Siyasi meselelerin oldukça önemli yer
tuttuğu bir dönem romanı denilebilir Sahnenin
Dışındakiler için. Romanın akışına katkıda bulunan kişiler “sahnenin
dışında”, yani İstanbul’dadır. Sahne ise Anadolu’dur.
Millî
Mücadelenin farklı cephelerden görünümleriyle anlatıldığı romanın en
önemli karakteri Cemal’dir. Olaylar, onun bakış açısından, yazdıklarından
öğrenilir. Cemal, Tanpınar’ın romanlarındaki birçok karakter gibi
“eşik”tedir. Kararsız, olayların akışına kapılıp giden, pişmanlıklar
yaşayan, tam da bu yüzden gerçek ve içimizden biridir. Onun bu karakterini
açığa çıkaran kişi de romanın öne çıkan karakterlerinden Sabiha’dır.
Sabiha, Cemal’in aksine, olaylara hâkim olmak isteyen, ne istediğini bilen
ve harekete geçmekten çekinmeyen bir karakter olarak görülür. Cemal,
çevresine itaat eden, hayatına sahip olmadığını hissettiren duruşunu
hayalinde eleştirirken, “Hiç kendini denemeyecek misin?
Ne olduğunu, kim olduğunu öğrenmeden mi öleceksin?”1 sorusunu Sabiha’nın, kendine
yönelttiğini düşünür. Millî Mücadele döneminde geçen romanda, Cemal’in bu
mücadelenin içinde bulunması da tam anlamıyla kendi rızasıyla olmaz. O,
yakınlarının, özellikle İhsan’ın yönlendirmeleriyle kendini bir oluşumun
içinde bulur. Anadolu’ya gitmeyişinin sebebi zayıf bünyesi olan Cemal’in
İstanbul’a gelişinin nedeni ise Tıp Fakültesi’ne başlayacak
olmasıdır. Fakat Cemal; İhsan ve mücadelenin öne çıkan isimleriyle birlikte kendini
birçok olayın içinde bulur. Cemal’in İhsan’la olan münasebeti de hayli
ilginçtir. Cemal, kendine onu model alır. Hatta âşık olduğu Sabiha’yı
kendinin değil de İhsan’ın hak ettiğini düşünür. Hayatta pasif olduğunu
kendi kendine itiraf etmekten çekinmeyen bir karakterdir Cemal: “Ben bütün ömrüm boyunca proje kurmuş,
tasarlamış, onların vücut bulma hayalleriyle yaşamış bir adamım.”2
Cemal’in
zamana ve geçmişe bakışı da onun karakteri hakkında ipuçları verir. Geçmişe bugünden baktığı için, onu çok daha
etkileyici bulur. Çünkü, geçmiş kaybedilmiştir. Onun geri dönüşü yoktur.
Romanda da geçmiş zamana dair hikayeler anlatan insanları dinlemekten
büyük zevk aldığı görülen Cemal’in şahsında yazar, zamanı eşya üzerinden somutlaştırır, hatta
kişileştirir. Buna en önemli örnek, Elagöz Mehmet Efendi Camii’dir. Caminin
halini gören Cemal, zamanın soyut tahribatının cami üzerinde
müşahhaslaştığına şahit olur: “Yalnız
bir şeye müteessir oldum. Evimizin karşısındaki Elagöz Mehmetefendi Camii de
beraberce yok olmuş. Bu cami on yedinci asır başında yapılmış çok şirin bir
eserdi. Fakat ayakta kalması, yıkılmaması için hiçbir gayrette
bulunmadığıma göre bu teessürümden fazla bahsetmeğe hakkım yok.”3
Cemal’in
tarihe bakışı ise objektif denebilecek kadar eleştireldir. Altı yüz yıllık
bir mazinin, bazı hataları telafi edemeyeceğinin farkındadır. Hadiselerin
eşyada bıraktığı etkiler üzerinden yola çıkar, tarihe bakarken. Gelmeyecek
şeylerin arkasından yas tutmak ona gizli bir haz verir gibidir. Sabiha’nın
annesi Sündüs Hanım’da bu fikirlerin yansımasını görürüz. Sündüs Hanım’ın
maziyi özleyişi, onun daha iyi, güzel oluşundan değildir. Geçmiş, şimdiki hayatından
daha kötü olsaydı da Sündüs Hanım mutlu olamayacaktı. O sürekli mazi ile
hal’i mukayese edecekti. Cemal de Sündüs Hanım’daki bu durumu bildiğinden
ona sempati duyar.
Anadolu’da
Millî Mücadele için savaşan insanları da Alaiyeli Ahmet’in
bünyesinde birleştirir Tanpınar. Alaiyeli Ahmet, Cemal’in çok etkilendiği,
yaşadığı türlü felaketlere rağmen hayata umutla bakabilen biridir.
Cemal’in kendine model aldığı kişilerden biri İhsan ise diğeri Alaiyeli
Ahmet olmalıdır.
Romanda,
Cemal’in içinde bulunduğu olayları yazdığı söylenir.
Hadiseleri naklederken, ileride yaşanacakları da okuyucuya aktarır
karakter. Zamana sahip olmaya çalıştığı izlenimini bırakır bu durum.
Fakat, aynı zamanda, zaman karşısında hiçbir şansı olmadığının da bilincindedir
Cemal: “Fakat
birdenbire gecenin sessizliğini saat sesleri yıktılar. Evin hemen her
tarafından zaman kendini ilân ediyordu. Beyhudedir, diyordu, bütün
bu ıstıraplar, unutmalar ve hatırlamalar, ben varken hepsi beyhudedir!”4
Cemal’in
hem sosyal hem ferdi anlamda sahnenin dışında olduğu söylenebilir.
Sosyal manada,
Millî Mücadele’ye fiilen katılmadığı, İstanbul’daki
olaylarda da kısmen edilgen kaldığı için; ferdî olaraksa birey olma macerasında hem ikilemde bulunduğu hem de “kendi hayatına istikamet verecek bir fikri”5 bulamadığı için sahnenin
dışındaki en önemli karakterdir. Sabiha’ya olan aşkı için de bir eylemde
bulunmaz Cemal. Ailesi mahalleden ayrılırken, babası onu yatılı mektebe
yazdırmayı teklif eder. Ama Cemal bunu kabul etmez ve Sabiha’yı büyük bir
kalp kırıklığıyla ardında bırakır. Sabiha, Cemal’deki bu edilgenliği çok önce
anlamıştır. “Sizler, arkasından ağlamak için seversiniz?” der Cemal’e, onun gitme ihtimali yokken. Cemal ise bu
cümlenin ne demek olduğunu Sabiha’yı gerçekten kaybettiğinde ve onu kazanmak
için bir şey yapamadığında idrak eder.
Cemal’in
Millî Mücadele taraftarı sesi, İhsan’da duyulur. Cemal de İhsan gibi net fikirlere ve fikirlerinin
uygulama gücüne sahip olmak ister ama her zaman “seyirci” kalacağının da
farkındadır. Siyasi fikirler, Cemal’in objektif tutumu sayesinde
mukayeseli olarak okuyucuya sunulur. Bir tarafta halkın İstanbul
hükümetine olan vefası söz konusudur: Altı asırlık bir mazi. Diğer
tarafta da düşman işgaline direnen, pasif bırakılmış
hükümetin yapamadığını yapan mücadeleciler. Cemal ise, anlatıcı olarak, bu
ikilemi en gerçek haliyle yansıtır: “Hakikaten bir şey yapıyorlar mıydı? Yoksa sadece birkaç kişi toplanmış,
gizli cemiyet oyunu mu oynuyorlardı?”6
Zaman,
geçip gittiğinde değer kazanır. Bu, romandaki en belirgin
gerçektir. Tanpınar’ın kişisel görüşü de bu yöndedir. Geçmiş zaman,
Cemal’i de hep bir ucundan yakalar. Mahallemize girer girmez,
sanki hiçbir tarafından henüz kopmadığım geçmiş zaman beni
yakaladı.7 Bu hal ise bir “vehim” olarak nitelenir. Fakat
içimde artık deminki geriye dönmüş zaman vehmi yoktu.8 Cemal’ e
geçmiş zamanı hatırlatan en önemli unsurların başında musikî gelir.
Tanpınar’ın diğer romanlarında önemli bir yer tutar musikî. “Alaturka musikîyi sevmeğe ve hatta
biraz anlamağa başlamıştım. Onda, Elâgöz Mehmetefendi Camii’nin tenha ikindi saatlerinde Sabiha ile beraber
bir camın arkasından dinlediğimiz mukabelelerden başlayarak bütün
çocukluğumu, benim için o kadar aziz olan bir yığın şeyi birden buluyordum.”9 Kendi tıynetinin
bilincinde olan Cemal, her şeye geçmişten baktığının da farkındadır. “Çünkü ben bir mâzi aynasından, benim olmayan
bir aynadan, benim olmayan bir yığın aynalardan hayata bakıyorum!”10 Cemal’i
geçmişe bu denli sıkı bağlayan kişi Sabiha’dan başkası değildir. Bu
durumda Cemal’in yaradılışının ne kadar payı varsa Sabiha’nın da bir o
kadar payı vardır. “Ona her
baktıkça kendimi, bütün hayatıma tasarruf eden bir mâzinin bağlarıyla bağlanmış görüyorum.”11 Bunların yanında mâzi,
istenmeyendir de çoğu zaman. Nasır Paşa’nın evinde, Cemal’in de tanık
olduğu geçmişi tasfiye ediş romanın çok önemli kısımlarındandır. Nasır
Paşa, onun için tehlikeli olacak evrakları yakmak niyetindeyken geçmişi
temsil eden her şeyi yakar. Ateşe atılan mektupların, fotoğrafların
ardı arkası kesilmez. Ateşin yok ediciliği her ikisinde de hastalıklı bir
his uyandırır. Geçmişin yanıp yok olması ikisinin de sevinmesine, memnun
olmasına neden olur. Fakat ateşin aslında hiçbir şeyi yok etmediğini,
bunun bir oyun olduğunu, asıl hayatın devam ettiğini anlaması uzun sürmez
Cemal’in. “Halbuki her şey, hepsi
duruyor. Bir ömür tasfiye edilmiyor.”12
Sahnenin Dışındakiler, tamamlanmamış bir roman; kişiler arası
ilişkiler ve karakterlerin maceraları da öyle. Roman
boyunca açılan hikâyelerin çoğunu yarım bırakarak ani bir sonla biter Sahnenin
Dışındakiler.”13 Bununla birlikte, çok katmanlı ve edebi açıdan çok
zengin bir romandır. Romanın bütünlenememişliği, karakterlerin içinde
bulunduğu koşulların bütünlükten uzak olmasından kaynaklanır. Derli toplu
bir biçimde öyküsünü anlatamaz Cemal; onun öne çıkan en önemli özelliği
arada kalmışlığıdır. Bu nedenle de gerçekçi bir karakterdir aslında.
Romandaki model şahısların aksine, modern insan olmanın dezavantajını en
somut şekilde gösterir okuyucuya Tanpınar. Cemal, hareket
karşısındaki aydın kişiyi temsil eder. Kendi hareketsizliği ve sahnenin
dışında kalmış olması Sabiha’nın eylem insanı oluşunu daha da vurgular.
Her şeyin sonunda Cemal, sahnenin dışındayken ve hep orada kalacağının
işaretlerini verirken; Sabiha’nın sahneye çıkan ilk Türk kadını oluşu
da bu bağlamda dikkate değerdir.
Dipnotlar
1
Ahmet Hamdi Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, 13. bs. Dergâh
Yayınları, İstanbul 2013, s.11.
2 age, s.12.
3age,
s.12.
4 age,
s.117.
5 age,
s.125.
6 age, s.183.
7 age, s.221.
8 age, s.222
9 age,
s.226.
10 age, s.277.
11 age, s.277.
12 age, s.290.
13 Nurdan Gürbilek, Kör Ayna, Kayıp Şark
(Edebiyat ve Endişe), Metis Yayınları, İstanbul 2007, s.136.
Kaynakça
1. Gürbilek, Nurdan. Kör Ayna, Kayıp Şark
(Edebiyat ve Endişe), Metis Yayınları, İstanbul 2007.
2. Tanpınar, Ahmet Hamdi. Sahnenin
Dışındakiler, 13. bs, Dergâh Yayınları, İstanbul 2013.
3. ____________________. XIX. Asır Türk
Edebiyatı Tarihi, 3. bas, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008.
4. ___________________. Edebiyat Üzerine
Makaleler, 8. bs, Dergâh Yayınları, İstanbul 2007.
5. ___________________. Edebiyat Dersleri,
Haz. Abdullah Uçman, Dergâh Yayınları, İstanbul 2013.
Tanpınar hakkında yayımlanmış diğer yazılar için bakınız
1. Mahur Beste
3. Aydaki Kadın